30 Ocak 2009 Cuma

pembe karanfil

Sus diyorum, ama susma sen. Yapma diyorum, ama belki yapsan daha güzel. Damlalar vuruyor cama, hırçın rüzgar, gökyüzü bir şey söylemek ister gibi. Duyma. Kapat perdeleri diyeceğim, ama kapatma da görsün dünya nasıl ılık öptüğünü beni, nasıl korkarak dokunduğunu bana, nasıl parladığını gözlerinin o loşlukta. Ve uzaktan alsın kokusunu kulağıma taktığın pembe karanfilin. O karanfil ki, yarına solar rengi, çürür, ölür hatta belki; ama hep taze kalacak düşlerimizde. Dünya bizim yerimizde olmak isteyecek o zaman. Dünya, bazen dost, çokça düşman.
Git diyorum, ama gitme sen. Seni nasıl istediğimi gör. Bakışımı hapset içine, kilit vur, kaçmasın desem de aç sen kapılarını sonsuza. Gözyaşıma doy.
Yarımın bütünden daha çok olduğu zamanlara gidelim. Saçlarımızın ıslak, gözlerimizin ıslak olduğu günlere, gecelere. Geçmişimizin ateşini yakalım, umudumuzu serip üstüne yatalım, korkularımıza sarınalım, deli suskunluğumuz olsun kapımızda bekleyen ve özlemimiz dursun hep koynumuzda. Her şey biz, her şey bizim olsun.
Sevme diyeceğim, ama sen yine de sev beni. Bakma dediğimde bak. Sarma dediğimde sar. Sorma dediğimde sor. Ellerimdeki ışığa önce tutun, sonra bırak. Bu, güzel bir an. Ve daha güzeli yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder