8 Mart 2009 Pazar

hopeless emptiness

"the hopeless emptiness? now, you’ve said it. plenty of people are on to the emptiness, but it takes real guts to see the hopelessness... wow." - revolutionary road

richard yates’in romanından uyarlanan revolutionary road beni çok etkiledi. düşünmeden, sorgulamadan duramıyorum.
iki insanın birbirlerini harcamadan sıradan olanın, yani sistemin, dışına çıkmaları mümkün mü? ben cevap veremiyorum, korkuyorum, inancımın sarsılmış olduğunu görmek canımı acıtıyor. hikaye hep aynı, zamansız ve mekansız mastar halinde devam ediyor: genç, güzel ve birbirine aşık olmak, özel olduklarına ve hayatlarına kendi idealleri doğrultusunda yön vereceklerine, çok mutlu olacaklarına inanmak. sonra zaman, dünya ve insanın akışının aleyhe çalıştığını görmek. istemedikleri insanlar olduklarını fark ettikleri an can çekişmek ve kaybetmek.

hayatı istediğimiz gibi, olması gerektiğini bildiğimiz biçimde yaşayamıyoruz. eninde sonunda zamanla içi boşalan iyi niyetli hayaller, asla verilmemiş sözlere bağlanan umutlar ve kırıklık kalıyor elimizde. hep aynı umutsuz boşluk. umutsuz, boş. hep, aynı. biz bu boşlukta oyalanıyoruz ve yalanlar söylüyoruz. sahte gülümsemelerle, değişen kıyafet ve maskelerle kalabalığa karışıyoruz. yalanlarda ustalaşıyoruz üstelik. en çok da kendimize söylediklerimizde.

April: "Tell me the truth Frank, remember that? We used to live by it. And you know what’s so good about the truth? Everyone knows what it is however long they’ve lived without it. No one forgets the truth Frank, they just get better at lying."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder