haftasonu ankaradaydım.
görüntüde marka zirvesine katılmak için, özünde simen'le kavuşmak, söz oldukça acı azılır'ı bir kez daha kanıtlamak, tebdil-i mekandaki ferahlığı görmek için gitmiştim.
zamanın akıcılığını, günlerin kısalığını, yerinden kalkmadan konuşan kırmızı saçlı kadını, pahalı taksileri sevmedim.
ama bilkent üniversitesi'ni sevdim, güldüm, eğlenceli insanlarla tanıştım, profesyonel anlamda motive oldum, çimenliğe bakan bir yurt odasında kaldım, gerçekten çok güldüm, güzel yemekler yedim, dertleştim, yalnızlığımı kabullenmiş olsam da yalnız olmadığımı hissettim.
(aşk markalarını communiquer ettim bebişim :)
hayatın küçük, spontane gelişen olaylarını; 5. dakikayı beklemeden gönlünü açan insanları, arjantin yokuşunu, yorgunluk şarabını, dost kitabevini, bilkent'in ringini ve baharı sevdim.
hala ismini öğrenememiş olsam da her yerde gördüğüm pembe çiçekli, yapraksız ağacı sevdim. aylarca kıpırtısız durmuş çıplak dallarını pembe çiçeklerle donatmış o cesur, sessiz, umutlu ağacı.
13 Nisan 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
evet, ben de tam ankara diyordum.
YanıtlaSilpapatya ankara da seni çok sevdi, hele simen sorma gitsin, kısa bir blog yazdı sonrasında senle ilgili yazacak. :)
YanıtlaSil